5 Aralık 2014 Cuma

ve kumbaralar. bacalar ve kadın sesleri
ve hiçbir yere varamayışımız.

kuşu vurursan tek bir tüyü uçar eve de
konar ya annenin avucuna.
oysa ne kadar da benzer, avuçlarımızdaki çizgiler.

sana bir şarkı
bana bir çınar görünüyor ya bulutlar,
işte bak orada çizilmiştir ilk harf
orada silinirken ses tonlarımız

orada giderken sen ve orada
önüme düşmüş saçlarına dokunmamaya çalışarak

sana henüz dokunmamışken ne kadar anlamlı parmaklarım
imkansız bile değilken, elin sadece yarım saniye omuzumda bekliyor.
bekliyor mu gerçekten?
sen hareket ediyorsun,
sen yoldan geçen birisin sadece, belki.
sen o yoldan bile geçmiyorsundur belki
ama elin omuzumda. yarım saniye.

ne kadar derininde hatırlarsam
o kadar uzun sürecek yarım saniye
sigaranı yakmamdan daha kısa
yüzünün çakmağımla aydınlanmasından daha kısa

o kadar güzeldi ki oysa bazı kelimeleri senin ağzından duyabilmek
bazı şarkıları yanyanayken dinleyebilmek

ya.
işte ben yine düşünecek bir şey bulamayıp seni düşünüyorum
ne kadar uzaktasın, ne kadar yakındasın, ne kadar alçak, ne kadar yüksek
hiç olmadı daha ne kadar buradasın?
burada mısın?
merhaba?

1 Kasım 2014 Cumartesi

Bir Evsiz Yatağında

Bir evsiz yatağında dokunmak sana,
Haziran yağmurları hala kokutuyorken toprağı,
Yalnız kalmış bir ağaca iki dost olduk.
Yalnız kalmış bir ağacı kıskandık.
Yalnız kaldık.

Sigaramdan içiyorsun, bu yaşıyorum demektir
Bu uyandım ve sensizim demektir
Halısız bir evin sabahına çıplak ayakla
Seni özlüyorum demektir.

Hangi mevsimden geliyorsun, saçların güneş kokmuş
Saçların güçsüz, saçların boylu boyunca
Tutundum uzunca, her yenilenişte
Kaybetmemek için.

Sadece bir otobüs koltuğu mesafesinde olmanı  isterdim
Neden geç olsun ki,
Başını koyduğun yastık olsam yeter, uzun olmayan yolunda.

Bütün yorgunlukları bir bakışın geçirecek.
Ne kadar derini öpülebilecek ki gözlerinin?
Ne kadar derini açacak gözlerini?
Sakladığın merhametten birazını istiyorum sadece.

Bir evsiz yatağında dokunmak istiyorum sana gözlerin bir kedinin rüzgarda kalışını anlatırken.

29 Ağustos 2014 Cuma

Eylül'e muhteşem bir hazırlık oldu
Teşekkürler

Bütün çabalarına rağmen güneşin
Bitmeyen bir gece zihnimi kaplıyor
Eylül en soğuk ay ve aklıma giriyor
Bütün feda edebileceklerim, ne iyi

Şefkatten yapılmış bir kaban giyinmek isterim
Bütün günler kuruyana kadar
Öfkem beni ısıtmayacak kadar az
Seni eritecek kadar çokken

İnanmak istemeyişlerimdensin
Çok harfli kelimeleri seviyorsun değil mi?
Uzunca dönen ve heceleri yuvarlayan ağızları
Kaybettiğin özneleri sevdiğin gibi

Henüz tanıyorken, tanımlayabiliyorken
Henüz kurallardan kaçmamışken
Henüz ölmemişken
Üç şarkıdan üç renk çıkarttık

Üç renkten bir gökyüzü boyadık
Yağmurlu ve geniş adımlı
En büyük hatamız
Yağmasını beklerken geçen Eylül'ü görmemekti

Her defasında henüz sarılırken feda ettiğim, her dokunuşta henüz korkuyorken acıttığım, her özleyişte aynı sesi dinlediğim, her kaybedişte kulaklarımdan kanlar akıtan bir suçluya sahibim. Saçlarının kıvrımları sevildiğinde daha güzel olacaktır eminim. Görüşmek üzere.

11 Ağustos 2014 Pazartesi

haziranın en güzel yağmur günleri geçti,
hiçbir iz bırakmadı giderken sokaklara
herkesin yalnız olduğu kuyruklar vardır
birbirini tanıyan iki kişiydik orada
sıramızı bozduk yan yana durmak için
daha duramadan kovulduk
ikimizi kapsamayan bu yağmursuzluğa

eski bir bina bize bakıyordu, henüz hazirandı
bütün şaşkınlığıyla bizi sarıyordu bir bina
nemden yosunlanmış gözlerinde
sevmek isteği, sevilirim korkusu
her misafirine aşık olmuş
hiçbiri tarafından sevilmemiş

sonbahar kapının arkasında yansıma
yaşlı çam ağaçlarındaki hüzün
üzerimizde başka insanların gölgesi sonbahar
üzerimize dökülmeyecek yapraklar biliyoruz
çünkü haziranı beklemeden bitiyor ömrü
ben seninle Eylül'ü görmek isterdim
var diyebilmek için tek gereken bu

körce hissediyorum ayağının altındaki soğukluğu
giderken avucumda kül bile kalmıyor
yerini bir merhabaya bırakıyorsun
karşılaşmamamız için her şeyi yapacaktır şehir
tıpkı istediğin gibi

uzakta ve uzunca bir bekleyişim var, senden farklı olmayan
kendimden saklanmak istiyorum
kendimden saklanarak seni beklemeyi
bir gün önümden geçeceksin, o gün
acımazsızca ayak seslerini dinleyebilir miyim?

22 Temmuz 2014 Salı

Sesten Serin

Ne zaman bir kuşun öldüğünü görsem,
Bir çalar saatin rahatsızlığıyla aklıma düşüyorsun.
Altını çizdiğim bütün satırların intikamını alırcasına.

Boşluklarımızı dolduracak bütün yalnızlıklar
Diyorsun.
Sen ağzından bütün kavramları açıklayabilen,
Bir tek bu benzerliği açıklayamıyorsun
Bir tek o hissin,
Boynunda kırmızı bir fular gibi duruşunu.

Gözlerinden incecik bir acı süzülüyor
Bir kaç saatliğine kanımda bekleyecek bir acı
Rayların soğuğuna uzanmak gibi, ince.

Elinin tutacağı çiçeği saçlarının arasına saklamışsın
Gülün seslenişi uzaktan, uzaktan ağır
Ve buğulu bir sesten serin.
Saçlarından mı yoksa?

Hayatımın en güzel vedasıydın
En güzel kokan sarılmaydın, en esmeriydin hayaletlerin
Adından çıkarken bütün harflerim,
Hissizliğinde boğulmaya davet ediliyorum.

10 Temmuz 2014 Perşembe

      Boş bir çocuk parkında oturuyorum, nemli. Adının Ege'deki karşılığı mavi. Adının içimde uyandırdığı trenlere binme arzusu. Beraber bir yolculuk düşlemiştik, seninle bir buharlı tren özleminden fazla değildi oysa. Onlarca durakta yüzlerce farklı kelime ve iki farklı kahkaha bıraktık. Her inişimde gece yokuşunu o kahkahalar kulağımda, pencerene uzatırım sigaramı. Sanki dumanı aklına girecek ve yeniden bir ben başlatacakmış gibi zihninin derin köşelerinde.

     Hayatlarımızın en güzel sokağı, en güzel masası olarak kalmayacak, biliyorum. Tek isteyebildiğim başka bahar aylarında aynı masada hüzünlenmeden varolabilmek. Gözlerimi kırpmalık görebilmek seni, o masada çaprazımda. İkimizin hayatında hiç boş bir şarap şişesi olmadı. Hiç boş bir şişenin hüznüne ortak olmadı avuçlarımız. Şahitlik edebilecek kıvılcımlarımız yoktu sigaramızda. Tadımlık şefkatlerin var senin, herkes için acımaların. 

6 Haziran 2014 Cuma

     Neden böyle biri olduğumu, olmam gerektiğini ya da böyle olmasam nasıl olacağımı çok düşünüyorum. O kadar çok düşünüyorum ki bunu, arada kimseyi düşünmediğimden bencil pisliğin teki olduğumu söylüyorlar. Kötü bir insanmışım. Ben sadece, neden diye düşünebiliyorum artık. Arada aklıma bir takım insanlar geliyor, onları düşünüyorum, onlara neden diye soruyorum, içimden tabii hep. Zaten dışımdan söylesem, dışım zindan olur rasyonalize edemediğim insanlar yüzünden. Neden kendiliğinden büyümez ki insanlar.

     Arkadaşlarımı inceliyorum mesela, arkadaşlarım ya, yargılamadan önce bunu neden yaptı diye soruyorum kendime. Arkadaşım olmasalar sormam mesela. Yani bana ne ki zaten arkadaşım olmayanlardan. Arkadaş olamadıklarımı saymıyorum, onları hep düşünüyorum aslında, düşlüyorum daha doğru olabilir. Saat sabah ezanına yaklaşıyor, üşüdünüz mü? Üşümeyin rica ederim. Hani dedim ya düşlüyorum diye, mesela üşümeyi düşlüyorum. Hani üşür ya insanlar, soğuk olur falan hava. İşte kar, falan. Buraya kar yağmaz, niye bana sarılacak kadar üşümüyor kimse, anlamıyorum. Çok mu kar yağıyor sizin geldiğiniz yerlerde? Ciddiyseniz gider miyiz bir ara? Kar bahane bakmayın bana, çocukluğunuzu yaşamak istiyorum ben sizinle. Aradığım nedenleri bulabilirim o zaman. Bana sarılacak kadar üşümez misiniz hiç siz, nasıl insanlarsınız.

     İnsanlar falan yazdığıma da bakma sen, aslında sana sormak istediklerim bunlar. Belki ibadet eder gibi bir ses tonuyla yapamam bunu ama bir daha senin için tek bir cümle bile kuramayacağımı biliyorum. Ondan bu çırpınmalar galiba. Yani en azından saçların için kurmam. Bir adet bencil pislik olduğumu söylediklerini söyledim değil mi? Belki de öyleyimdir. Kötü biriyimdir de kendimi göremiyorumdur.

     Bir anda sigara kadar değerli olmaktan üzerinde ruj izi kalmış izmarit kadar değersizleştim sende. Sevmekten bahsediyorlar, onlar, onları sen de sevmiyorsun, ne kadar anlayabildiler ki? Seni kullanmaktan öteye gitmeyecek aranızdaki her şey. Beni defetmekten öteye gitmeyecek. Garson gelir küllüğü değiştirir, başka sigaralar izmarit olur, konuşmalar, hayatlar yarım kalır. Sen hep yalnız kalırsın her sigara bittiğinde.

     Seni aldığın nefes bile anlamayacak biliyorum. Bir gün ihtiyaç duyarsan anlaşılmaya, her yaşta yanında olacağım, bunu engel olamayacak kadar iyi biliyorum. Son cümlelerimi de yazdım bak. İyi uyumalar.

5 Haziran 2014 Perşembe

Gece Yarısına

     Sen gece yarısısın, ben gün doğumu. Aramızda karanlık bir nefes duruyor. Bir mevsim kadar uzun sürer umutsuz geceler, bilirsin benim kadar iyi. Sen çalacak yeşil saatin ayarlanması, ben uykuya vedayım. Aramızda bir kaç tane üçyüzaltmış derece ve ikimizin de ensesini okşadığı bir kedi var.

     Kalbimdeki bütün küllükleri yenileri ile değiştirdim. Kırılmaya açık. Acı çekiyorum, dindirilemeyecek kadar büyütüyorum. Başkalarının acısından beslenerek hayatta kalabiliyorum. Anlaşılamazlığımın temeli bütün insanlığın çektiği acı. Belki savaşlar, falan.

     Bana şu meşhur virgüllerinden koyabilirdin mesela. Yeni cümlelerinde deneyimsiz öge olurdum, dolaylı tümleç olarak kullanmanı isterdim ama sana kalırdı tabii orası. Seni aramızın bu vaktinde değil de, daha sen yokken anlayabiliyordum. Öznen olamamak acıtıyor aslında her şeyden çok.

     Kedimin adını unutursun belki. Seni kaybetmek kedim ölmüş gibi hissettirdi, başka bir kedinin onunla aynı yerde duramayacağını bilirsin ya belki. Hep aynı masalarda farklı renklerde yalnızlık yaşarım ben, tabii bunu da bilmiyorsun. Güzel cümlelerim vardı da duymak istemezdin.

     Nasıl olsa sarhoş olamayacağız seninle hiçbir zaman. Bana sen hep içsene demeyecek olman bundandır. Adını her yerde mızıka koyabilirim. Yalnızlığın en güzel yanı olursun belki, yalnızlığın kaç yanı vardır ki zaten? Yalnızlık kutuplardan basık olmak galiba.

     Tam meyhanede oturmalık kadındın. Gece yarısı derdim adına benim olsan, demiş miydim? Bütün sesler ve ışıklar saçlarında kaybolur elimi tutsan. Zamanında saçlarında kaybolanları dinlerdik sonra da. Belki bir tane Ezginin Günlüğü şarkısı vardır orada bir yerlerde.

     Edip Cansever'den yapabileceğim en güzel alıntıydın sen. Bu anlatamayacağım kadar büyük bir şey. Duraklara sırtımı verip de eskimeyecek şarkılarımı düşünüyorum, bütün arkadaşları kesilmiş bir ağaç gibi hissetmemi sağlayan şarkılarımı.

     Demek isterdim ki;

     "Başka kimin var
      Ölene kadar akordeon çalacak"

     Sen akordeon çalınmasını istemiyordun ki.

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Tek Parça

Perşembeleri tarçın kokar
Çarşamba geceleri melisa

Adımlarının bıraktığı ize bakarak yürürken
Gözlerinin bıraktığı duyguya basıyorum.
Belki,
Belki ufacık umutlarla kalbine dokunabilirim diye.

Bir kitabın ensesindeki bir dizede
Aynı kokuyu duyarız diye,
Kuru tutuyorum ellerimi.
Belki,
Belki yanlışlıkla dokunursun da nar düşer dalından yanaklarına.

Güneş sızdıran perdenin desenlerindeki,
Benim elini dudaklarıma götürüşüm, senin soğuğuna iyi gelen tek şey.
Avuçlarımda parmaklarını sıkarak,
Belki,
Belki yüzünden düşen tek parça olurum diye.

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Boş Güneş

"elimden tut yoksa düşeceğim"
düşmek isteyen bir cümle kuruyorum sana
elimden tutamayacağın kadar uzaktan söylüyorum
savaşını izliyorum, acı çekiyorum

incir ağacı dallarını uzatsa sana doğru
kuşlar sabahın ışığıyla yağmur getirse
ve göğünde yedi renkli kuşak olsam
adıma alacakaranlık desen renk körü kalbinde
belki daha bir rahat olurdu senden kurtulması aklımın

biz seninle aynı adamları atamıyoruz ki
çığlıklarımız aynı tona düşsün
aynı yerlerimizden acıtalım birbirimizi,
adına n harfini ekleyeyim
çok sevilmeyen bir arkadaşım demişti dersin

neden zordur seni tanımak, sana tanınmak
neden ağız dolusu ikincilikler kazanmak senden
anlayabilseydim özlerdim yanında olmayı

uzaktan, çok uzaktan
boş bir cümle suratıma patlıyor
duyabildiğini biliyorum,
vazgeçemediğimi duyuyor kalbin
hala iki satıra bakıyorum, suratımda patlayan
alnıma yazılan

hadi çayıma kaç şeker attığımı öğren
aynı masanın aynı sandalyesinde
aynı boşluk dolu bakışlara sahip
aynı uzak keyfin tadını çıkarıyoruz

ben sana sekiz dakika sonra ulaşabiliyorum ancak
sense benim atmosferime yayılıyorsun
denizlerim renginde, uzak, çok uzak bir kızıllık
boş bir güneşin en iyi yaptığı şeyi yapıyorsun
kendini ateşlerle çeviriyorsun

ikarus kanatlarımı yak,
düştüğüm coğrafya dünyanda hiç unutulmasın

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Çınar Ağacı

Çınar ağacına yaslanmış cigarasını sarıyor adam
Ağaçtan yaşlı.
Tütününü yormuş çarşafı.

Gözlerini kaçırmadan bakarsan gözlerine Nemrut'un,
Yalnızlığı görürsün kibrin içinde gizlenen ve yalnızlık

Ve gece en afilli mavi, kelimeler, yedi kat kızıla boyalı
Yeni bir kalabalıkta, eski bir yalnızlığı yaşatıyorlar

Zaman, mutlulukla beslenen bir kemirgen, yalnızlığı sevmiyor
Dişlerini kırıyor bir dağda, taştan bir surat

İki bakış arasında göz yeşerir, iki insan arasında saç
İki kalp arasına yol çizilir, iki dudak arasına gülücük

Astımıma çınar ağacı ol, güneşime gece
Acıma kardeş ol, yalnızlığıma nar

Sen sigaramda ilk nefes, çayımda şeker, kökümde halka
Sen kursağımda heves, alnımda yazı, dalımda budak
Yaprakların düz, gövden kıvırcık
Sırtıma çınar, kulaklarıma nilüfer ol.

3 Mayıs 2014 Cumartesi

İlk Kağıt Gemi

şehirlerin de ruhu var, odalar gibi, koltuklar gibi
ki izmir, başka şehirleri heves bırakır kalplerimizde
bir de yağmur yağdı mı bu şehirde, ruhu dolar odaya
çizgilerine basmadığımız kaldırımları ayaklanır
izmir balık burcunda doğmuştur, aklı biraz havada
havası biraz kalabalık

gökten indirilmiş, körkütük bir varlık sokakları
zilzurna sarhoş astronomi, sırılsıklam aşık
bankta unutulmuş, üzerinde isim yazan sigara pakedi
başkasının dudaklarında mor lekeler bırakmaya giderken,
izmirden suçlu ve mavi bir tren kalkar
bir uçağın tekerleri havalanır aynı anda pistten
ve bütün umutlar başka şehirlere saçılır
uykum başkalarının yastıklarına

pencerende zeytin ağacı, dallarında kuşlar
bir sabah yüzünün güzel olduğunu düşüneceksin
hadi mutlu uyan bu sabah, hadi parmakuçların uyuşsun
bu şehirde nefes almaktan

körfeze bırakacağın ilk kağıt gemiyi,
benim defterimden yapmalıyız

30 Nisan 2014 Çarşamba

Kaç Kişi

Bütün başlangıçlar sona hazırlıkmış.
Bir çember değiliz sonuçta.
Bittiğimiz yerde başlamıyoruz.
Sınırımızı aşan kuvvetlerle düzleştirilmişiz.
Ağlamak kızamık tekrarı, ağlamanın aşısı yok.
Haftalar öncesinden yerleşmiş
Gözünün arkasına, derinin altına, damarlarına.
Ağlamak kızamığın özeti.

Başlangıçlarımızı karalarsak,
Belki virgül koyulacak kadar uzun oluruz.
Dil bilgisine kılavuzluk yapacak cümleler oluruz.
Kelimelerle topladığımız her şeyi kelimelerle dağıtırız.
Düşünüyorum, kelimeleri hiç bulmasaydık?
Dilimizin yerini alır mıydı parmaklarımız?
Altı parmaklılar güzel sesli mi olurdu?
-benim beş parmağım var-
Doğuştan kelimesi ne anlatacak, başlangıcı mı?
Sonu mu?
Ne kadar hazırlayacak sona,
Sonunda cız diyecek miyiz, çocuk gibi, ateş gibi.
Korkutulacağız yanmaktan ve ağlamaktan
Ve tabii ki kızamıktan

Arabamızın önüne bir geyik çıksa da boynuzlarından başlasam lafa;
-"içimde bir sevinç dallanıyor kaç kişi"
-kaç kişi?

29 Nisan 2014 Salı

Lacivert

Zaman ağzımızı kurutuyor.
Karların üzerinde duran lacivert bir zaaf,
Yapraklardan yere damlayan yağmur ve
Kurutamadığın saçların misali.

O baş harflerden korkan sen,
Sigaramın s'si önünü aydınlatsın.
Ucumuzdan düşelim yerlere,
En güzel halısını yakmış gibi annenin,
Affedecek bir bakış arayalım.

Camlarından sarkar mısın gözlüklerimin?

Şiir olur musun sokağıma?

23 Nisan 2014 Çarşamba

Yüzümün Yaprakları

maviden bozma kırmızılarım var elimde
eskiden kalma alışkanlıklar gibi duruyolar
yüzün avuçlarımdayken,
rüzgar çağıran kırmızılarım var elimde

soyutlaşmış bir tümör saratıyor
yüzümdeki yaprakları
tek umudum senin yeşiline dokunabilmek
renginden biraz verebilir misin?

gel,
seninle bu şehirde yazılmış en güzel şiir olalım
gecenin lacivertliğine bizim alfabemizle
belki dönülememiş sokaklara yazar birileri bizi
belki bir kedi Cansever'in salonuna girer de
ateşe düşer ilk dize
"ben denizin kumları üzerinde durdum"

17 Nisan 2014 Perşembe

Oturduğum yerde gördüğüm en güzel rüya

Seslerin kıvırcıklaştığı yerde duruyormuşum da
Sen gözlerinde kusursuz bir kırmızıyla doluyormuşsun

Doluymuşuz, çatılara çarpan
Yağmurmuşuz, açık pencereden içeriye dolan
Denizi taşıyormuşuz da içinde bulunduğumuz yere
Kokusunu sevmemişiz

Köşe başları ve uyuşturucudan konuşuruz uyanırsan
Dilek tutup unutacak kadar mutlu oluruz
Kaybolmamak için elimi tutarsın da
Kalabalıkta yanyana yürüyor gibi oluruz

Olsan diyorum, odama denizin kokusu dolsa
Süreya'dan bir şiir fısıldasam kulağına
Ay ışığında otursak da bileğinden öpsem
Gülsen sen.

Ben sana hikayeler hazırlasam da
Sen hep,
Gülsen.

Üç Renk

      atamadığım adımlarımın sayısını henüz yirmi yılı dolduran hayatımda sayamıyorum. yanlış anlaşılır korkusuyla giremediğim sokaklar bile var. karanlık veya ıssızlıkla sorunum olmuyor benim, yanımda başka bir kalp daha atmıyorsa. bu yüzden uzaktayım bu kadar. senin ışığın ve kalabalığın bana fazla geliyor. hiç öğrenemeyeceğim bir şey olarak kalmandan korkuyorum. içimde sakladığım cam çocuk bir kaç sayıyı öğrenmekten korkuyor. hafızasından hiçbir zaman silinmeyecek sayılar.

      hadi boşverelim içimizi de sokak lambasının ışığında zararlı şeylerden konuşalım. gururdan mesela, senin için, ile başlayan cümlelerden, başka insanların hislerinden, biraz geçmiş, biraz da senden belki. tanıdığını sandıklarından bahseder misin? kendime ders çıkarmak istiyorum sesindeki kıvrımlardan.

      biraz güler misin bana?

      kaçıncı kaybedişim olacağını sayamıyorum. daha önce de söylemiştim. sadece köşesinden dönemediğim bir aydınlık olmayacak. kalabalıkta kaybolmuş bir cümleyi, kırılmış çekmeceleriyle bir masayı ve odamın duvarında bir çerçeve içindeki bulutunu kaybetmiş yağmuru unutacağım.

      her şeyimi üç renk ile geri getirebilmek istemez misin?

10 Nisan 2014 Perşembe

      Her zaman yürüdüğün yol ayaklarını kanatır ya öyle bir şey. Kalbini iplere asıp güneşte kurutmak istersin. Kalbini ipe geçirirsin fakat ısıtıp kurutacak hiçbir ışık kaynağın yoktur. Vazgeçilmişsindir. Yalnız olmanın insanda yarattığı beklentiler bunu yapan işte. Sadağında tek ok kalmıştır, son bir atış hakkı, her şeyini kaybetmemek için lazım olan, son bir sihirli ok. Hava sıcaklığı yükseldikçe yalnızlaşacağını biliyorsun. Aslında sen yalnızlaşmayacaksın da, her tarafta insanlar çoğalacak. Geç kalmadan tutulmak isteyeceksin. Özlemek bile kabul edilebilir olucak senin için ve o oku ne kadar uzak bile olsa tutturacaksın. Peki ya sonra?

     Şafak söksün artık hayatımda. Artık bu karanlık bitmeli. Birinin ışığının gözlüklerimden yansımasını özledim! Sonsuzun bile rakamlaştığı yere vardım artık. Elleri beyaz olan kadın, yüzüme dokun, güneşini yansıt. Beynimi kemiren hamamböceklerinden arındır beni, avuçlarınla kardeş olayım. Çocukluğum sapsarı kıbrıs akasyasını, yeşerememiş köklerini yeniden uyandır.

     Şiirler fısıldayacağım kalbinin kulaklarına. Kanın daha bi kırmızı akacak. Üç renkli taç yaprakları olacak aklında. Tanımlamak için şiir olacağın yapraklar. İçimin karanlığı bütün iyi şeyleri yok etmeden gel.

4 Nisan 2014 Cuma

kış biterken

karanlık bir otobüs yolculuğu muydun sen bana
uzun zamanlar uyuyamadığım koltuk mu
kim olduğunu hatırladığımda
dudaklarının kıyısına doluşacak yakamozlar

maviye çekilişim gibi kontrolden çıkmış bir istek duyuyorum
saçlarımın arasına parmaklarını mühürlemelisin
sigaramın ilk nefesinde şakaklarıma saplanmalısın

kış biterken
boynumdaki atkı olmanı istiyorum

4 Mart 2014 Salı

tufan

çocukluğumdan gelen incir ağacısın
gül toprağında yeşeren

enseme toplanan en esmer ağrısın
saçlarımın bittiği yerde başlıyorsun
batık bir gökyüzü gibi başımın içinde

küçücük insanların gezegenden saymadığı
yıldızların en parlağısın evrenimde
kendini yansıt bana

dünyaya dördüncü tufan günahımızdan gelsin
ikimiz bir şiire takılı kalalım eski tarihten
sözlü edebiyatın bir örneği ol benimle

sen varlığı şiir olansın
günün içinden kimseye görünmeden geçen
duvarlardan silinemeyen bir sanat ol benimle

28 Şubat 2014 Cuma

Gecenin bir vakti yazılmış harflere

içimden bir kuş
sapsarı bir yaprağa yazarak konuşuyor benimle
kurtuluş diyor
kaçıncı kurtuluşum bu?

bulutlu izmir göğünün altında
kaçıncı işgali olacak bütün düşüncelerimim
kuş kanadı saçlara?

sarhoş trafik lambaları ve
üç renkli yakınlığımız
kanımızla karışarak oluşan
alkolik bir renk kalbin

uyku mu kurtuluş?
şiirinden anlamak mı yoksa
öten kuşların

uçmayı kim öğretmiş kalplere?
yalnızlığımızı kim öğretmiş?
günlerin menzilini kim söylemiş
bize kısalan zamanı
ve parlamakta olan her şeyi kim güneş ilan etmiş?

kuşun kanadından koparacağın tek tüy bize güneş olur
yeter ki elini uzat

25 Şubat 2014 Salı

düşünemezdin di mi en bilindik zamanlarımın en bilinmedik olaylarını?
anlatsam hiçbir etki hissetmezsin. hafızan hep iyiydi demekten öteye gitmez.

yeşerme saatlerinde kuklaların
o ürpertici ışıltıdan öteye geçemiyorsun
tozlu ve karanlık

iki parçam kayıp benim
bir daha asla tamamlanamam
iki harf eksik konuştuklarım

kukla evi uyanmaya başladı uyku denen illüzyondan
senin nefes alamayacağın bir duman bu
hiçbir tokadın yanına yaklaşamayacağı

vadilerine çöken sisim ben sadece
eskilerin ağır metallerini taşıyorum kucağına
kanına demir getiriyorum

dizlerin, tahta çerçeveli pencereler gibi
ufacık rüzgarlar bile üşütecek
yıkılmaman için ben varım

mezopotamyanın kuş kanadı pembesi çiçek tozlarını getireceğim
antik sesler getireceğim
ve bütün bir gece varmanı bekleyeceğim

uzaklaşıyoruz, atkısız boynunda otobüsün ışıkları
virgül koymayı gerektirecek kadar uzun sessizliğin
bir eşkenar üçgen oluşturuyor aynı yerde bekleyen ben ile

tek eksiğimizin tüylerimizi diken diken edecek bir ses olduğu anlar yaşadık
denizden yansıyan kahkahanı özlediğimi hatırlatan anlar
sessizliğimize bir virgül daha koyacak mıyız?

http://www.youtube.com/watch?v=6366dxFf-Os

29 Ocak 2014 Çarşamba

Gelecek Gün

Zihnimden kopuyorsun sevgilim
Yaşattığın acılar bile
Penceremden süzülen damlalara katılıyor seninle birlikte
Bu senin nehrin
Bu bir zamanlar kaybolduğum
Bir zamanlar içinden dizeler çıkarıp sana sunduğum
Karşılığında üç romanlık bir aşk aldığım
Kaçak bir yayın evi gibi.

Şimdi saçların şiirlerdeki gibi değil
Gözlerin ise benim yazdıklarımdan daha karmaşık
Daha büyük.

Geçmişin panolarından birine asılı duruyor
Üç isim, iki farklı yazıyla
O masa çok yalnız kalmıştır yokluğumuzda
Uzak ama yoğun, beklemektedir
Bir gün yeniden okuyacağını bilerek bir şeyler yazmamı
Bir gün yeniden gözlerime bakacağını bilerek eline dokunmamı.

Şimdi o masadan daha yalnız bir ben
Ve enkaz altında bir aşkla gelecek günü beklemekteyim.