25 Şubat 2017 Cumartesi

Çolpan

Günahlarına ellerinle dokunabildiğin bir yerdesin.
Örtülü ve zehirli güzelliğinin içinde,
Adımlarına uygun boşluklar yaratıyorsun.

Bu dünyadan olmayan renklere boyanmış
Bir şiir var avuçlarında ve
Senden daha güzel boyası olan yoktur
Bir şiir yazmak için.

Karabarut saçların, içinin aslanlarını gösteriyor.
Göğüslerinden sızan merhametin,
Dikenli kelimelerin ve
Isındıkça güzelleşmenin,
Beş gün boyunca karıştırılmasıyla yapılmışsın.

Öyle güzelsin,
Sihirli sözcüklere ihtiyacın yok
Göğe yükselmek için.
Her akşam, batıda,
Ben buradayım diye bağırıyorsun.

Dünyanın dönüşüyle üç dakika var aramızda.
Üç dakika daha erken doğuyor sana güneş.
Eşdeğerini yazamıyorum üç dakikanın
Bilinen yol ve zaman formülleriyle.
Sadece güzel bir kadınsın,
Bütün kültürlerde.
Zühresin, parlak.
Çoban yıldızısın, yol gösteren.
Çolpansın, aşık.
Babil'den kalma bir kehanet,
Uzak asyadan atılmış bir oksun.

Biz

Bir radyoda yıllar öncesinin şarkıları,
Yıllar öncesinin adamları,
Bizim gibi olan insanları unutmuyor.
Parmakların bir bir parçalanıyor,
Kimin eseri bu?
Ufak tekerlekler yolun rengini almaya başlıyor
Yolda gitmek, yolun kendisinden önemli.
Anlarsın sen.

İkimiz seninle aynı trende aynı dolaba bakıyoruz.
Dolabın bir numarası ve bir harfi var,
Bizi numaralayan kurallara uyumlu.
Biz kelimesine yüklediğimiz anlamları
Bir kitapta okuyorum.
Mermer ve demirlerin arasında tahta bloklar diyor kitap
Bizim için.
Yıkılmış bir ev aramız diyorum,
Bizi daha iyi anlatamam.
Anlar mısın sen?

Yarım çizgiler miyiz biz?
Çakıl taşsız demir yolları mıyız?
Eksiklerimiz saat kulesinin saati kadar.
Parmakları soyut bir sözcük
Beynini avuçluyor,
Orta yerde duygular, yağmur kanallarında
Bir yolu anlatmaya yarıyor.
Anlamazsın sen.

03.03.2013
Ölüm gibi kokan adamlar tanıdım.
Her insanın içi nasıl kokar biliyorlardı,
Gözlerim acırdı baktıkça,
Dondurmaya yeterdi sözcükleri gözbebeğini.

Yanlış yoldan dönemeyen adamlar tanıdım.
Biraz da gurur pisliği bulaşmıştı ellerine,
Her adımda biraz daha geri dönemiyorlardı.
Üzerlerinde kısa sıcaklıklar yaşıyordun sen.

Yani hayatında yüzlerce adam tanıyorsun sen.
Ama benim gördüklerim senden farklı,
Yani her zaman doğru mu senin gözlerin?
Kış gecesinin ateşli hastalığı var sende.

Senlerde, tekil bir şey değilsiniz,
Yanlışlıkla yazılmış yalnızlıklar gibi.
Yanlışlıkla doğru yazıyoruz hastalıkları.
Hep aynı doğruları kullanmaktan sıkılmadın mı?

Karanlık kalmıştı dudaklarının arasında.
Korktuğunda ağzını açarak
Dimdik ve saydam olan
Dağıtmaya hazır bir rüzgar estirirsin.

Sen bazı dizelerde anlayacaksın,
Elimizde kalan saniyelerin
Ağırlık ve uzunluk ölçüleriyle benzeştiğini.
Zamanı sözlere dönüştüren ve yakan
Düşünceler olarak yazarsın bana.

Bütün ihtiyaçlarda kurtarıcı,
Hiç geçemediğimiz yerlerdi.
Uzak tutmaya çalıştığımız korku,
Uzağında duramayışımızdı.
Her korku yeni bir saklılık,
Kortuğunda bir anka gibi
Kırık aynalardan yeniden doğarsın.

09.04.2013

Uykudan Önce

Işığa uzanıyorsun,
Parmak uçlarında lambayı tutacak kadar uzunsun.
Kekeme günlerin en büyük eğlencesi olarak, sen
Işığa bulaşıyorsun.

Tozu alınmamış bir gramofon buluyoruz,
Üç ayrı yolunda üçer kere kaybolduğumuz
Bir şehirde.
Elimizde tutabileceğimizden fazla
Kayıp ve ses yüklüyoruz
Uykudan önce okuduğun incecik kitabın kapağına.
Bir kadın elinde mendil, uzatıyor ayrılıklarına.

Işığa uzanıyorsun,
Işıkta kaybolan sigara dumanına.
Tutabilecekmiş gibi.
İki farklı rengi var dumanın,
Biri meraklı öteki bordo.
Parlak bir mevsimin, son kahkahası oluyorsun.
Çalışma masalarından kalkarken doğaya bırakılmış.
Pencereme konuyorsun, bir akşam kışüzeri, ses olarak
Pencerem ısınıyor.

Parmaklarım, ufaltılmış aralıklara çalışıyor.
Merdivenler oluyor parmaklarım,
Anısızlık hafızasına sahip.
-gizlenmiş elementi buluyorsun elma çekirdeğinde, saniyelerle-
Bir dakika öncesini unutan kol saatleri,
Hep aynı döngüde düzlüğünü unutturuyor zamanın.

Bir ses omzunun köprüsünde,
Bilmediğimiz evlerin merdivenlerinden gelen.
Kayıplara bırakıyorum hep kirpiklerimi,
Mesela
Her öldüğünde içsiz bir adam
Eskiden gözlerinin olduğu çukurlara
Siyah kapaklı apartmanlar dikiliyor.

Soluyorsun bütün kelimeleri,
Uykudan önce okuduğun kitapta.
Kapak farklı, kitap aynı.
Kendimizi görüyoruz, bir kurtuluşu.
Bir kurtuluş, hiçbir zaman kaçış olamamış
Son sayfalardaki gibi.
Denesen de bitecek, denemesen de.

11.05.2013

Toz

Aynı isimde yüzlerce şarkı yazılmış,
Ama sadece biri gerçek.
Dostluk.
İnanıp da tuttuğun eller
Hiçbir şeyin geçiremeyeceği kadar sıkmışlar
Ellerini.

Eski bir hazineyi yeniden gömmüşsün,
Büyük düş insanları bulsunlar diye.
Her insandan bir tel saç alıp
Kara bir harita yapmışsın
İçinin bulmacalarına.

Bir okul dağılıyor her sabah.
Caddelerdeki her insan için
Bir adımlık ayak sesi salınıyor.
Zamanında bilmem kim de basmış,
Ayakkabının topuğunu koyduğun yere ve
Sabahları, okuman için karanlık miras bırakmış insanlara.

Güzel zamanların anılarındaki tozu
-
Onlar ellerini yumuşakça sıkarken henüz,
Senden alınan saç hala yerindeyken
O kişi duruyorken topuğunun yerinde, hala
Pazar gazetesinin ilk sayfası baş köşede
Seni uyarıyorsa bir fotoğrafla,
-
Üfle onlara.

09.04.2013

Ağaç

Ağrılar, şehirlerin bittiği vadilerde
Dibe bağımlı, yukarıları unutmuş
Korkak ağaçlarla birlikte geliyor.

Su kemerlerinin yakınlarında büyümüş ağaçlar kadar
Eski.

İkimiz farklı topraklarda farklı ağaçlarız
Bizi bağlayan tek şey, toprak ve gökyüzü
Ya beslediğimiz denizler?

Suya bıraktığımız her çiçek,
Ötekini besleyecek.

Öteki demek seni diğerlerinden ayırıyor,
Islak caddelere sinen bahar kokusu gibi.
Nasıl kokar mevsimler? Anlat.

Senin budanmış kokunu tanıyorum,
Kokular da benzer birbirine alışınca.
Belki de seni bir ağaçla karıştırıyorum.

Şimdi yolda kuruyan saçlarını anlat bana.
Şehirlerin güneyini saran sıcağı anlat.
Eve girdiğinde
Beklediğin bütün kokuları,
Ben adından konuşunca
Hissettiğin bütün sıcaklığı,
Anlat.

17.03.2013

Başlangıç kedisi

Sesinin her tonunu algılıyorum.
Kur yapan kuş ötüşü.
Sadece gülüyorsun.
Pia'yı okuyorsun yanımda,
Nerede okusan yanımda.
Kurumuş yapraklardan
Sevmediğim yemekler yapıyorsun.

Şehir yalnızlıkla iç içe,
Bunu bilen bir kaç kedi var sadece.
Sen onları seviyorsun.
Şefkat dilendiğim zamanlar geliyor aklıma.
Bir de Edip Cansever'in, başlangıç kedisi,
Bütün zamanları belirleyen.
Bütün dakikalarımı ve saatlerimi al,
İkimizi aynı günde öldür sonra.
Ama unutma
Her gün o kediyi gördüğümüzde beni öpmeyi.
Kedi Edip Cansever'in,
Kedi başlatıyor ömrümüzü.

Bir tanrın mı oldu?
Tapınak inşa edelim.
Sana anlattığım 'ora'larda olsun
Ya da sadece Kuzey Ege'de küçük bir kasabada.
Şimdi yol kenarına çiçek ekenlerden,
Daha yaşlıyım,
Daha boş ceplerim.
İnsanlar yaşları kadar kazanmalı mı?
Ya sigara içmeyenler?

Bisiklet tekerinin altında ezilmeyen karıncasın,
Ne kadar şanssızlığından bahsetsen de
Dizlerin kırgın kalacaksın yere düştüğünde.
Çünkü bir kedi sevdin.

Yatağa düşen küle nefesini dokundur
Hayali bir Süreya ile konuşalım kor üzerine
Bir şiir yazalım beraber,
Adına adını koyalım.

09.04.2013
Ölen kocasının yanına gömülen kadınlar
Karanlık mezarda, tabutsuz, neler görmüştür de
Sadece şairlerin duyabileceği ağıtlar yakmıştır
Geceleri.

Üzüm ağacı aynı yere uzanıyor hala,
Çocukluğum aynı yaşa.
Tırnak diplerinden omuzlarına vuran
Çocukluğun sevgisi, anne hisleri.
Yağlı kağıtlara ateş tutmak gibi
Saman alevinden öte, rüzgardan beri.

Dünyadaki en büyük karınca yuvası olmak için
Eğitilmişti kadın.
Yol kenarlarına biriken sulara isim vermişti
Kalp nakli yapılmış bir ağaç gibiydi kadın,
Bazı şarkılarda ölmekle suçlandı bu yüzden.
Henüz sabahtan günü bitiren,
Rüyalarını kapatmış adamlar tarafından.

Bir çocuk,
Evin kapısında, insansız,
Kırık dökük bir dünyayı döndürüyordu,
Dönenceleri kadının memelerinden geçen.

Tükenmez kalem sevdalıları,
Sözlerini çizgisiz kağıtlara yazıyordu.
El yazmaları olarak kalacak kağıtlara.
Adam hiç konuşulmamış bir dilde, olmayan yazıları okuyordu
Olmayan kağıda tütün sarıp kadına veriyordu.

Yarasına mı bassın, ciğerine mi çeksin kadın.
Gün doğumuna gülerken,
Olmayan kağıda gözyaşlarını silerek
Bir gün günü ben doğuracağım dedi,
Kadın.

19.05.2013

Dua

Gündüzün damarlarına akşam çökerken
Akışına bakarak kanın
Birinin birisi olarak varlığa varmak seninle.

Ne var elinde?
Renkdağının sınırındasın.
Gökkuşağında sıcağının tonları var
Tülden bir ateş şeklinde.
Kuma batarken parmakların,
Ben toprağa bakacağım.
Sen yazacaksın.

İki büyük yaşamak,
Arası uçurum.

Yapraklara uzuyorsun
Yapraklar sokaklarda.
Sokaklar avucumun içinde.
Omuzlarından kesik sulara çıkıyor sokaklar,
Sen bir kitabın en uzun cümlesi,
Ben ellerimi açacağım
Sen dua olacaksın.

Köprüleri yık hayatımda,
Tek parmağımda duran şiirleri al.
Zincirlenmiş bir yazı ol
Yeni aşklara, yeni yollara.
Yeni bir özleme,
Ben aşık olacağım
Sen şiire uyacaksın.

Parmak uçlarında dizelerle dokunuyorsun.
Bir harf söylersek fazla,
Söylemezsek eksik.
Saç tellerine işlenen tarihler
Tırnaklarında yanacak.
Sen ateş olacaksın
Ben yazan.

19.06.2013

Adından Tanımak

Yazmak bir gece erkenden sonu görmek gibi
Birkaç kelime elimin altında beni korkuya itiyor
Birkaç korku kelimelere
Her şeyin terse çalıştığı hayatımda
Hiç görmemişken aslanağzılarını
Adından tanıyorum.

İnanmadığım birkaç yalanın sahibi, sesin
Titrek ve uzak bir telefon,
Attila İlhan şiirlerindeki yağmurlu kadın.
Bütün yollar sana ve sesine çıkıyorken
Nehirlere aşık olmuş bir adam oluyorum.
Yürüyen yolları var doğanın,
Adı, kendinden daha büyüğün kolu olan
Büyük yolları var doğanın.
Seni taşıyorken koşan yolları var doğanın
Yanyanayken eskittiklerimizden.

Sadece benzetmeler buluyorum sana,
Her şeyi bırakıp kaçmış bir keder gibi
Bakıyorum sana.
Edatların dile dokunuşu kadar hafif dokunuyorum,
Hüznüne.
Hüzün diyorum, hüznün de bir karakteri olsa gerek,
Mavi pullu tüyleri olan kuşlar gibi.
Omzuna konanı hükümdar yapanlardan.

24.02.2013

7 Şubat 2017 Salı

Kurşun

Tutunduğum her şey,
Kurşundan.
Kanıma karışıyor.
Siyah bir duman olmuyor soluğum,
Kanıtlayamıyorum sana.

Ne meydanlara çıkabiliyoruz birlikte,
Ne devrilebiliyoruz.
Gece, sabaha kadar gökyüzünde devriye geziyor çünkü
Yıldız grupları.
Ne caddeler var bizi ağırlayan bir zamanlar,
Ne iskeleler vapurlara bindiğimiz.
Hepsi seninle birlikte eksilmiş,
Biz bu şehri değil de, o bizi eskitmiş.

Burası
Bir saksıya çok benzeyen bulutu,
Hep rüzgarını duyduğumuz apartmanları ve
Eskimişliğiyle bize yakışıyor.
Bir sorun var biliyorum, anlatmak hafifletmiyor.
Bir sorun var, buradayım.
Bir sorun var bütün ağaçların dalları, kurşundan.

4 Şubat 2017 Cumartesi



Ağzın ve dişlerinden oluşan bir çıplaklık yakalıyorum.
Gözlerim diyorum,
Gözlerim bunu görebilecek kadar açık kaldı.
Yıllarca kaburgalarımın arasında büyüttüğüm kadın
Altına en güzel döşekleri serdiğim kadın,
Bir zarfın içinde gönderilen habersin bana.
Korunmuş, mühürlenmişsin.
Kağıdın dokusundan sızan ışık kadar dünyan.

Saçlarından kelimeler topluyorum,
Nar dalım,
Beyazlığından istiyorum rakıma.

1 Şubat 2017 Çarşamba

Gününde Verilemeyen Mektup

bir sesin boşluktaki hareketini
sayfalarca anlatabilirim
veya bir madenin nasıl metal olduğunu
veya demirin nasıl altın olacağını
ama içimden dışıma
beni nasıl arıttığını
yalnızca bu şiir anlatabilir.

benim adresimde sokak ismi olmadı hiç,
sokaklarımı sadece numaralarla anlatabiliyorum
parmaklarının yarısı eksik bir muhasebeci gibi,
parmaklarımın yarısını ısıtmanı bekliyorum.
parmaklarımın parmaklarının parmakları.

kimi zaman sesin, odamın avlusunun tam ortasından yükseliyor
kimi zaman elimin yumruk şeklinde çarptığı duvarlardan.
yıllar önce rüyamda,
elimde ölmüş kuşun bile bilmediği bir şarkısın sen.

bir ağacın çürüyen içinden,
bir meyvenin kurtlu kısmından,
bir adamın karanlık kalbinden,
bir ara sokakta düşen çocuğun dizinin kanamasından ve
alnımın iki yanında açılmakta olan saçlarımdan
kadife bir keçeyle parlatır gibi temizliyorsun.