9 Nisan 2015 Perşembe
Bir Saksı Kül
tatlı yüzünde bir balık, saçlarından düşmüş
şeytan tırnaklarını koparıyor bir tanrıça
lacivert gömleğinin yakalarını ütülemiş
kirpiklerini düzelterek bekliyor zamanını
her takvim yaprağı ona yıl geliyor tek başınalığında
camımdaki bir çiçek gibi bekliyor baharı
sanki bana gülümsemiş de güneş açmış,
gözleri kapanmış
ağzında bir kelime yuvarlanıyor, heves
bende o kelimeyi yakalama isteği
boynunda kaybetmekten kızarmış papatyası
bende dokundukça o papatyayı koparma isteği
kumaş örtü üzerinde beyaz tabaklar yüzünün çukurları
bende bir sofra hazırlama isteği
hatırlamak istediğim hüzün,
bütün gece Zarifoğlu okumuş,
düşü ve gerçeği aynı yastıkta uyutmuş.
saçları zeytin kokmakta, kitaplığında süt dişleri
ağzında tütün tadıyla yakıyor mumları
aşağılarımız karanlık onunla, üstlerimiz şeffaf
bir rüyada, bir saksıda kül taşıyor,
dudağının kenarından kanatlanmış melekler
bende o kanattan bir tüy koparmak isteği
Huzura
Yağmur damlaları ve isimsiz ağaç tozları ile süsledin evini,
İçinin kaldırımına oturmuşum da saçlarımı sevmişsin
Gibi avuçların, tel tel dökülüyor yastığıma.
Sen Ege kokardın, kalabalıkta.
Kalabalıklar sahilde kum olurdu, o an.
Bu ağaçlar biziz demeliydin, bu toprağa dönmek,
Şehirlerin tırnakları biziz, bizi kesip atıyorlar.
Çocukluğunu içimde büyüttüğüm parklarda sakla
Çünkü ben ölmeyi unutacağım.
Mezarlıklar kadar unutulmuşuz, silgiler kadar hatırlıyoruz.
Ölülerin kemiklerini yalayan kedileriz,
İlk insan öldüğünden beri günahkar.
Kalbimizin üzerinde katman katman yaralar,
Seni Adem lanetlemiş, beni Havva.
Nereye gidersek gidelim, gece oldu mu,
Saçların ülke kadar günah kokacak,
Melisa kokacak sokaklar dolusu.
İkimizi bir kuyuda unutacaklar, ölmeyeceğiz.
Erken uyanacağız on yıllarca, ölmeyeceğiz.
Yaralarımız açılacak, birbirimizi kanatacağız,
Kaybedeceğiz, hiç kimsenin kaybetmediği kadar
Ama, ölmeyeceğiz.
Seni omzunda gümüş bir kuşla gömecekler
Beni göğüs kafesimde kıvırcık bir taşla.
Ancak o zaman dokunabiliriz huzura ikimiz de.
Ve ancak o zaman kurtulabilirsin benden.