29 Ocak 2019 Salı

Tren

Birbirine temas eden iki metalin çıkardığı feryada benzeyen o tanıdık sesi duyunca uykusundan uyandı. Bir istasyona yaklaşıyor olmalıydılar. Gençliğinde bütün istasyonları hatta bütün sert dönüşleri ezbere bilirdi. Ağaçlar bile tanıdıktı o zamanlar. Şimdi o kadar değişmiş ki her şey, bunca yıl sonra başkente trenle yaklaşırken daha yabancı bir coğrafya çıkıyordu karşısına. Yol aynıydı, raylar aynıydı. Farklı olan kendisiydi. Artık unutmaya başladığı her şey onu değiştirmişti. İnsan hatırladıklarıyla tanımlayabiliyordu kendini. Daha da önemlisi böyle tanıyordu kendini.

Karısı bir sonraki istasyonda uyandırmasını istemişti. O hala onun bütün istasyonları hatırladığını düşünüyordu. 30 yıl öncesinin adamıydı onun gözünde. Genç, hareketli ve tilki gözlü. Oysa gözleri bile artık öyle cin fikirlerle parlayamıyordu. Ayna üreticileri formüllerini değiştirmediyse, gözleri matlaşmıştı. Yaşamı buzlu bir camın arkasından izlediği anları hatırladı, migren krizlerinin habercisi o anları.

Metallerin feryadı en üst seviyeye ulaştığında karısını uyandırdı. Bu başkentten önceki son istasyondu ve bundan sonra sabaha kadar tren durmayacaktı. Trene bindiklerinde yaşadıkları tartışma yüzünden ikisinin de başı ağrıyordu, karısının sigara içmesi gerekiyordu böyle durumlarda ve bu istasyon o kadar uzun bir molanın verildiği tek istasyondu. Kadın uyandıktan sonra adamı yeniden uykuya yolcu etti. 


***


Aynı feryatla yeniden bölündü uykusu. Gözlerini açmadan iki metal arasındaki bu sürtünmeyi kendince yorumladı. Yalnızca hız azaltmaydı bu, istasyona biraz daha vardı. Gözlerini açmadı ama sağ tarafındaki soğukluğu hissetti. Bir eksiklik vardı. Karısı karşıya geçmiş de uyumuş olabilirdi. Tuvalette olabilirdi. Daha bir sürü ihtimal vardı ama bunca yıllık karısını tanıyordu. Bunların hiçbiri gerçekçi değildi. Yine de gözlerini açmadı.

Başkente varacaklarını belirten anonstan sonra açtı gözlerini. Karısını göremedi. Koltuğunu elledi, soğuktu. Karşı koltuğu elledi, o da soğuktu. Ayaklandı tuvaletleri kontrol etti yoktu. Karısının çantası da yoktu. Telaşlanmıştı. Koltuğuna doğru yürürken tren durdu. Dengesini kaybedip yere kapaklandı. Her şey daha da kötü bir hale geliyordu. Diğer insanların da desteğiyle doğruldu. Karısını görüp görmediklerini sordu. Önceki istasyondan beri görmediklerini söylediler. Herkesin aklına farklı bir fikir geliyordu. Belki de yanlışlıkla başka bir vagona bindi ve sonra yeniden bu tarafa gelemedi. Ya da binmeyi unuttu, önceki istasyonda sonraki treni bekledi. Kondüktörü çağırdılar. Önceki istasyonu aradı.

28 Ocak 2019 Pazartesi

Ters

26/01/2019
Karanlıkta beni kollamıyorsun artık
Sanki odamda camdan bir ölü yaşatıyorum
Cama yansıyan seni özlüyorum.
Yıllar önce kanının bulaştığı çarşafın üzerinde
Yeniden özgürleşmeye çalışırken
Beni tutuyorsun boynumda ellerinle.
Aynı değilim, aynı değil.
Kum dolmuş tırnaklarıma,
Daha çok ölüm geçmiş üzerimizden,
Bir tek bizim ölmediğimiz ölümler geçmiş.
Geleceğimizi gördüm, bir kalp krizi arifesinde
Geleceğini gördüm, ölümden bir gün önce.

Oysa aşikardı,
Bu yanan ellerin, söndürülmüş gözlerin
Hiçbir şeyi feda etmeyeceği.
Hastalıklı sevgimi tanımayacağı.
Yüzümü görüyorum duraklarda,
Artık yansıma olmaktan çıkmış,
Cama yerleşmiş yüzümü.
Bir reklam panosuna yansıyorum, ikimiz gibi.
İkimiz kadar gerçeğim.
Ülkenin yerinden oynadığı günlerdi,
Kimse tanımıyordu ikimizi.
Bir reklam panosunda gerçekleşirken,
Bütün şehri el ele yürürken,
Kimse tanımıyordu ikimizi.
Bir kumardı hepsi,
Azınlıklığım ya bitecekti
Ya da azacaktı.
Kaybettim.
Yüzümü bir reklam panosuna kaybettim.

25/01/2019
Güneş doğsa bile kaçmayacaktı ay,
Bir kış sabahında ağrılarımı unutacaktım yanında.
Şimdi yağmuru beklemek ne acı.
Düştüğümde kimsenin kaldırmayışı ne acı.
Yalnızca karanlığa gizlenen iki bedenin,
Pencereden yansıyan fosforlu izine sığınabilirim.
O izde seni görüyorum,
Kollarından akan terin parıltısını görüyorum,
Tersten bir şiir yazıp da
Sonuçlarından sana sığınıyorum.
Karanlıkta herkes beni bulabiliyor,
Bozuluyor bu körebe oyunu.
Karanlıkta, karnında yatarken
Seni dinlerken karnından,
Gecenin rengine yeni bir isim vermeyi deniyoruz.
İki saç telinin arasındaki uzay boşluğunun rengi neyse o, diyorum.
Dolanıklık ilkesine ve
Belirsizlik anlatan bütün teorilere rağmen
Seviyordum seni.
Başından kopup yastığımda kalan saç telin ile
Hala yerine gömülü olan saç telin arasında
Fiziksel bir haberleşme olduğunu biliyorum.

Biliyorum hissediyorsun,
Korkarak uyandığım her geceyi.
Karnına hücum ediyor sıcaklığım.
Ve hissedince sen,
Parmak uçlarında bir annenin merhametiyle sen,
Saçımdan kalanları topluyorsun.
Ve yüzünü görüyorum yine karanlıkta,
Camda kalmış fosfor izini değil,
Gerçek yüzünü.

24/01/2019
Nehrin konuştuğunu da duyarız
Gölün sustuğunu da.
Adıma imzalanmış kitapları istiyorsun.
Bu kendi darağacımı sulamaya benziyor.
Sokak lambalarının sönmeyi beklediği saatlerdi,
Biz elimizde ne kaldıysa onlarla,
Yani ince bir çarşaf, iki boş sigara paketiyle
Mahrem yerlerimizi saklıyorduk pencereden.
Kimse inkar edemez, gördüm.
Sokak lambası sönmeden hemen önceydi,
Oradaydık.
Karanlığa gizlenmek için saniyeleri sayan
İki kişilik kalabalıktık.
Bütün kemiklerin tanıdıktı bana,
Eklemlerinde bunca acıyı taşırken
Bir hindu rahibesini andırırdı dansın.
Işıldayan kollarında yılan pulları taşırdın o günlerde,
İki gözünün arasında tanrının ışığını taşıyan yılanın pullarını.
Ve sen dudaklarında duran bu ışığı,
Kilometrelerce öteden sigaramın ucuna kondurdun.
Her şeyi kaybettim, ışığı bile.
Görüyor musun?
Tek yaptığım daha fazla uyuşmak,
Senin tanrının adıyla uyuşmak.
Görüyor musun?
Hayyam’ın dahi bir şansı daha vardı, yıldızlar.
Benim ışıksızlığımı görmüyor musun?
Gece göğünde beni yalnız bırakma.

Akansu

Kıl kadar ince akan suyun altında
Hiçbir günah temizlenemez.
Yalnızca bir bardak dolması için bile
Sonsuzluktan bir gün fazlası gerek.
Bir bardak bile yetecek arınmaya,
Bir bardak temizleyecek bütün günahları.
Yeter ki biriksin içimizde ne kaldıysa.
Bir bardak bile olsa,
Sonunda olacaksa,
Ömrü feda etmeye değer.
Yağmurdan kaçacak kadar değersiz değil yaşam,
Yağmur temizlemeyecek alnımızdaki izi,
Cezalandırılacak olanları belli eden izi.
Günahkârlığımızı temizleyecek suyu
Birlikte yanmak için içiyorum.
Bir çizgi daha,
Susatırsa bir çizgi daha.
Daha da günahkâr olmak için
Bir çizgi daha.
Ve kıl kadar ince akan suyun altında,
Hiçbir günah temizlenmeyecek.

Yüzünü tanımayacaksın,
Korkma.
Işıltılı bir ekrandan yansıtacaklar adını,
Tanımayacaksın, korkma.
Bir çizgi daha ve
Hepsi tanıdıklaşacak.
Gözlerinde biriken onca anıdan sonra,
Geceleri korkanları anlayacaksın.
Karanlık herkese güven vermez.
Ve o ışıklı hayallerin izi
Aydınlatırken tavanını,
Alnındaki çizgilerden tanıyacağım seni.
Bir de her tarafımı boyayan kanından,
Kutsal, temiz ve kıpkırmızı kanından.

1 Ocak 2019 Salı

Saklı

Ceplerimde bütün insanlığın çöpleri birikti,
Bu dünyanın acısını damarlarımda hissediyorum,
Kırmızı ve nefretle karışık.
Bin yıldır süren bu saltanatın çöplerini
Kanla birlikte kusuyoruz her yılın sonunda.

İsli ve tanıdık tatlar siniyor dişlerime,
O keçenin altındaki her nefesi hatırlıyorum.
Doğduğum bu çadırın içinde yanan
Bin yıllık afyon mangalının sıcaklığını da.

Dünyanın silinmiş sonundayım,
Yaşanmamış zamanları geçmişle dolduruyorum.
Bin yıldır yanan bu afyon mangalını,
Elinin tersiyle söndürürken o kadın,
Meraklısına bıraktığım bütün notlar da küle döndü.
Öyle saf bir nefretle yanmıştı ki ateş,
Dokunsanız yeterdi, yaralarını tanımaya.
Öyle kırmızıydı ki,
Dumanından şair olurdunuz.

Şimdi,
Yeni beyitlerin en eskisi kaldı yalnızca.
Ciğerimizdeki dumanın ne varsa,
Onda saklı.