30 Nisan 2014 Çarşamba

Kaç Kişi

Bütün başlangıçlar sona hazırlıkmış.
Bir çember değiliz sonuçta.
Bittiğimiz yerde başlamıyoruz.
Sınırımızı aşan kuvvetlerle düzleştirilmişiz.
Ağlamak kızamık tekrarı, ağlamanın aşısı yok.
Haftalar öncesinden yerleşmiş
Gözünün arkasına, derinin altına, damarlarına.
Ağlamak kızamığın özeti.

Başlangıçlarımızı karalarsak,
Belki virgül koyulacak kadar uzun oluruz.
Dil bilgisine kılavuzluk yapacak cümleler oluruz.
Kelimelerle topladığımız her şeyi kelimelerle dağıtırız.
Düşünüyorum, kelimeleri hiç bulmasaydık?
Dilimizin yerini alır mıydı parmaklarımız?
Altı parmaklılar güzel sesli mi olurdu?
-benim beş parmağım var-
Doğuştan kelimesi ne anlatacak, başlangıcı mı?
Sonu mu?
Ne kadar hazırlayacak sona,
Sonunda cız diyecek miyiz, çocuk gibi, ateş gibi.
Korkutulacağız yanmaktan ve ağlamaktan
Ve tabii ki kızamıktan

Arabamızın önüne bir geyik çıksa da boynuzlarından başlasam lafa;
-"içimde bir sevinç dallanıyor kaç kişi"
-kaç kişi?

29 Nisan 2014 Salı

Lacivert

Zaman ağzımızı kurutuyor.
Karların üzerinde duran lacivert bir zaaf,
Yapraklardan yere damlayan yağmur ve
Kurutamadığın saçların misali.

O baş harflerden korkan sen,
Sigaramın s'si önünü aydınlatsın.
Ucumuzdan düşelim yerlere,
En güzel halısını yakmış gibi annenin,
Affedecek bir bakış arayalım.

Camlarından sarkar mısın gözlüklerimin?

Şiir olur musun sokağıma?

23 Nisan 2014 Çarşamba

Yüzümün Yaprakları

maviden bozma kırmızılarım var elimde
eskiden kalma alışkanlıklar gibi duruyolar
yüzün avuçlarımdayken,
rüzgar çağıran kırmızılarım var elimde

soyutlaşmış bir tümör saratıyor
yüzümdeki yaprakları
tek umudum senin yeşiline dokunabilmek
renginden biraz verebilir misin?

gel,
seninle bu şehirde yazılmış en güzel şiir olalım
gecenin lacivertliğine bizim alfabemizle
belki dönülememiş sokaklara yazar birileri bizi
belki bir kedi Cansever'in salonuna girer de
ateşe düşer ilk dize
"ben denizin kumları üzerinde durdum"

17 Nisan 2014 Perşembe

Oturduğum yerde gördüğüm en güzel rüya

Seslerin kıvırcıklaştığı yerde duruyormuşum da
Sen gözlerinde kusursuz bir kırmızıyla doluyormuşsun

Doluymuşuz, çatılara çarpan
Yağmurmuşuz, açık pencereden içeriye dolan
Denizi taşıyormuşuz da içinde bulunduğumuz yere
Kokusunu sevmemişiz

Köşe başları ve uyuşturucudan konuşuruz uyanırsan
Dilek tutup unutacak kadar mutlu oluruz
Kaybolmamak için elimi tutarsın da
Kalabalıkta yanyana yürüyor gibi oluruz

Olsan diyorum, odama denizin kokusu dolsa
Süreya'dan bir şiir fısıldasam kulağına
Ay ışığında otursak da bileğinden öpsem
Gülsen sen.

Ben sana hikayeler hazırlasam da
Sen hep,
Gülsen.

Üç Renk

      atamadığım adımlarımın sayısını henüz yirmi yılı dolduran hayatımda sayamıyorum. yanlış anlaşılır korkusuyla giremediğim sokaklar bile var. karanlık veya ıssızlıkla sorunum olmuyor benim, yanımda başka bir kalp daha atmıyorsa. bu yüzden uzaktayım bu kadar. senin ışığın ve kalabalığın bana fazla geliyor. hiç öğrenemeyeceğim bir şey olarak kalmandan korkuyorum. içimde sakladığım cam çocuk bir kaç sayıyı öğrenmekten korkuyor. hafızasından hiçbir zaman silinmeyecek sayılar.

      hadi boşverelim içimizi de sokak lambasının ışığında zararlı şeylerden konuşalım. gururdan mesela, senin için, ile başlayan cümlelerden, başka insanların hislerinden, biraz geçmiş, biraz da senden belki. tanıdığını sandıklarından bahseder misin? kendime ders çıkarmak istiyorum sesindeki kıvrımlardan.

      biraz güler misin bana?

      kaçıncı kaybedişim olacağını sayamıyorum. daha önce de söylemiştim. sadece köşesinden dönemediğim bir aydınlık olmayacak. kalabalıkta kaybolmuş bir cümleyi, kırılmış çekmeceleriyle bir masayı ve odamın duvarında bir çerçeve içindeki bulutunu kaybetmiş yağmuru unutacağım.

      her şeyimi üç renk ile geri getirebilmek istemez misin?

10 Nisan 2014 Perşembe

      Her zaman yürüdüğün yol ayaklarını kanatır ya öyle bir şey. Kalbini iplere asıp güneşte kurutmak istersin. Kalbini ipe geçirirsin fakat ısıtıp kurutacak hiçbir ışık kaynağın yoktur. Vazgeçilmişsindir. Yalnız olmanın insanda yarattığı beklentiler bunu yapan işte. Sadağında tek ok kalmıştır, son bir atış hakkı, her şeyini kaybetmemek için lazım olan, son bir sihirli ok. Hava sıcaklığı yükseldikçe yalnızlaşacağını biliyorsun. Aslında sen yalnızlaşmayacaksın da, her tarafta insanlar çoğalacak. Geç kalmadan tutulmak isteyeceksin. Özlemek bile kabul edilebilir olucak senin için ve o oku ne kadar uzak bile olsa tutturacaksın. Peki ya sonra?

     Şafak söksün artık hayatımda. Artık bu karanlık bitmeli. Birinin ışığının gözlüklerimden yansımasını özledim! Sonsuzun bile rakamlaştığı yere vardım artık. Elleri beyaz olan kadın, yüzüme dokun, güneşini yansıt. Beynimi kemiren hamamböceklerinden arındır beni, avuçlarınla kardeş olayım. Çocukluğum sapsarı kıbrıs akasyasını, yeşerememiş köklerini yeniden uyandır.

     Şiirler fısıldayacağım kalbinin kulaklarına. Kanın daha bi kırmızı akacak. Üç renkli taç yaprakları olacak aklında. Tanımlamak için şiir olacağın yapraklar. İçimin karanlığı bütün iyi şeyleri yok etmeden gel.

4 Nisan 2014 Cuma

kış biterken

karanlık bir otobüs yolculuğu muydun sen bana
uzun zamanlar uyuyamadığım koltuk mu
kim olduğunu hatırladığımda
dudaklarının kıyısına doluşacak yakamozlar

maviye çekilişim gibi kontrolden çıkmış bir istek duyuyorum
saçlarımın arasına parmaklarını mühürlemelisin
sigaramın ilk nefesinde şakaklarıma saplanmalısın

kış biterken
boynumdaki atkı olmanı istiyorum