30 Haziran 2018 Cumartesi

Yaz

Çekirdeğine saklandığımız dünya bir ışık tarafından işgal ediliyor.
Yağmura kanıp yüzeye çıkmaya çalışan solucanlar kuruyacak önce.
Yaz geliyor.

Kabukları kırık salyangozların öldürülmesi kanunlaşacak ve
Ezilen salyangozlarla dünyanın yüzeyi de çekirdeği gibi sıvılaşacak,
Yaz geliyor.

Işığa kanmamam için beni ayaklarımdan yakalamalısın,
Dünya genleşip ışıyacak, saklanmalıyız,
Yaza yakalanmamak için.

Harman akşamların sonu geldi,
Ömer ile Cihan olamayız daha fazla,
Yaz geliyor.

Kıvırcık bir gölün çamurlu suyunu besleyen,
Kan taşıyan nehirler bile kurumaya başladı,
Herkes yazın getireceği barışı bekliyor.

Biteceği bilinen barışın huzursuzluğunu yaşayacağız,
Beni bu yalancı parlaklığın çekiciliğinden uzaklaştır,
Yazın duygusuzluğundan al beni.

22 Haziran 2018 Cuma

Siyah Bayrak

İsyan bayrağı altında doğduk,
Aynı çiçeğin tohumuyuz,
Demlendikçe değişti tadımız.
Ama aynı ağzın içine girdik mi,
Bu özden kaçamayız.

Ben hiç kapılmadım bu kırmızı parıltılara,
Bayrak siyahı saçlarda gezdi hep parmaklarım.
Ben hiç ganimetten saymadım seni,
Kendisiydin hep savaşımın.
Bir iç savaşın en başında,
Gökteki en kararlı alamettin.
Kurumuş yaprakları duymaz,
İncirlerin büyüyüşünü anlamazdın.
Şarabın iyisini bilmez,
Kadehin temiz olmasına bakardın.

Ben şimdi üzümlerinin kırmızı ışıltısını özlerken,
Şarabın keskin tadına kaldım.

Bir isyanın en görkemli şehrinde doğduk,
Bundan sert başlıyor kavgalarımız.
Mesela sen,
Bir mollanın kafasını kesiyorsun içimde.
Ben senin en güvendiğin kurmayını öldürüyorum.
Aynı bahçede bitmiş iki bereketsiz ağacız biz.
İkimiz bir gölge bile yapamazken,
Meyve vermenin hayali yaktı bizi.
Ama yine de bekleriz siyah bayraklarla,
Bir dağın arkasında saklanan baharı.

17 Haziran 2018 Pazar

Kanama Sokakları

Senden sonra aynı yolu defalarca yürüdüm,
Başka kadınlarla.
Hep aynı yarayı kanatarak,
Her saniyesini hatırladığım
Mükemmel bir travmaya dönüştürdüm seni.

Sevdik sokakta omzuma devrilen yorgun kadın,
Aramızda tüneller kaldı hep.
Rüzgarlı bir dağı çökmekten kurtaran tüneller.
Çok şeritli yollara, sürekli artan alkol fiyatlarına alışırken
Hiçbir değişime uğramayan bir kanamayı taşıyamıyorum.
Çünkü sevdik sokakta,
Hiçbir kadın öyle güvenerek yaslanmadı
Yanındaki adamın omzuna,
Bütün tezatları unutarak.

Yanan bir lastik kokusu benim çocukluğum,
Kaçak gidilen bir mayıslar.
Kalbimde doğuştan yanar durur
Özgürlüğün, prangasız yaşamanın ateşi.
Cebimde bir Nazım şiiriyle büyüdüm.
Sense korkarsın
Bir nevruz kutlamasının kokusunu duysan.
Örtülü balkonlarda, sırlarla büyütülmüş kız.
Hiç bilmedin rakının kokusunu çocukken,
Yanlışlıkla su yerine içip de günlerce kusmadın.
İzin verilmedi bir felsefen olmasına,
Düşüncelerini kendine saklamaktan böylesin.
Nerede bir savaşçı görsen, hem korkup hem imrenirsin.

Sevdik sokak hiç böyle zıtlık görmemişti.
Altımızda bizi ortak kılacak çizgilere sahip olmayan kesirlerdik,
Tam sayı olma isteğime ikimiz yenik düştük.
Bir çizgi çizmeye çalışırken kendimizi yaralayıp
Varlığımızın kırılgan iğneleri için özür bile dilemedik.
Şimdi,
Yıkıcı olmaya çalışarak söylenen sözler
Hafızamızda en büyük yeri kaplıyor.

Artık bütün yaşama telaşları üzerimizde,
Herkese değiştik birbirimizi.
Gerçek olmayan bütün hislerin ağırlığı
Kanama sokaklarında nefesimi daraltıyor.
Yere kapaklanmışken göğsüme yediğim tekmelere benziyor,
Kanama sokaklarında geçen her saniye.

Biliyorum,
Ne o şehirler taşıyacak yükünü,
Ne de o adamlar.
Zamanı geldiğinde,
Sevdik sokağı artık yalnız adımlayacağız.
Eskilerin ayak izlerini görmezden gelerek,
Hiçbir anıyı anmayarak,
Boydan boya geçeceğiz.

Biliyorum,
Sevdik sokak bir daha böylesini görmeyecek.

13 Haziran 2018 Çarşamba

Kök ve kül (Öğrenilmemiş Kokular 11)

Sen bana birini andırıyorsun canım,
Yüzünü bir yerlerden biliyorum.
Yaşadıkların ve kaybettiklerin tanıdık bana.
Dünyanın kustuğunu gören gözlerimiz
İçimizdeki karanlık noktaları görebilir biliyorum.

Sen bana birini andırıyorsun canım,
Ellerini daha önce tutmuş gibiyim.
Elma ağacının gölgesine mi koşuyorduk,
Sana kırmızı bir meyve mi uzatıyordum hatırlamıyorum.

Şehirde bin yılda bir açan çiçeğin,
En nadir rengini buldum seninle.
İçimde bir kurt uludu sabaha kadar.
Bir keçi atladı kayalıklardan,
En dipte açan çiçeği koparmaya.
Çünkü hayatta kalmak için savaşıyorsan,
Yaşıyorsun demektir.

Artık topraktan beslenmiyor köklerimiz.
Can suyumuz tükendi,
Canımız hayatta olsa kaç yazar.
Sen bana köklerimi andırıyorsun canım.
Susamış ama suya muhtaç olmayan köklerimi.
Derimize sinmiş kül kokusunun intikamını almamız lazım.

Öldür beni,
Yeniden doğmam lazım.

12 Haziran 2018 Salı

Alıcısını bekleyen bir paket için

Ben,
Bir kitabın iç kapağında bulaşmış grafit tozuyum.
Mavi bir çantanın içinde,
Aylarca tutunacak bir yer aradım.
Bu kitaba kadar yalnızdım.

Şimdi yüz sayfa kadar arkadaşım var,
Biraz kumaş eşlik ediyor bana.
Bir de kurumaya yüz tutmuş çiçek,
Artık kokmayı bırakmış.
Bana eski bir arkadaşımı hatırlatıyor,
Yıllarca etrafımı sarmış tahta parçasını.

Yeni arkadaşlarımla bekliyorum şimdi,
Yaşlı bir postane memuru eliyle rafa yerleştirdi beni.
Yıllar önce aynı rafta tanıdık bir koku beklemiş
Yeni sahibine gitmeyi.

Günlerdir, giden yüzlerce paketin içinde
Alınmayan sadece ben kaldım.
Mavi çantanın sahibine benzeyen kaderimle,
Elleriyle hatırlanan bir kadın tarafından alınmayı bekliyorum.

11 Haziran 2018 Pazartesi

Farklı bir cehennem

Bir meleğin uzattığı sigaralıktan ibaretti yaşadıklarım,
Artık boğazımı yakmıyordu nefesler.
Boğazım, farklı bir cehennemde kavrulmuştu.
Bir melek sarmıştı yaşananları.
Dilinin kutsal ıslaklığıyla çarşafı yalamıştı,
Parmaklarının Tanrıdan gelen gücüyle yuvarlamıştı bu sigarayı.
Ben farklı bir cehennemde kavrulmuştum,
Sigaranın ucu parmaklarımı yakardı benim.
Bir meleğin öpücüğü korumuyordu parmak uçlarımı.

Bir tokattı bu,
Bir tokattan ibaretti yaşadıklarım.
Düştüğümde beliren
Ama yükselirken oluşmuş yaralardı hepsi.
Bir tokattı yaşadıklarım,
Tanrının elinden çıkmamış bir tokat.

7 Haziran 2018 Perşembe

Acınası bir bekleyişe sebep olana ilk mektup

Benimle yıldızların olacaktı,
Gökyüzündeki semazenleri sana hediye edecektim.
Binlerce masal vardı içimde anlatılacak,
Ateşin başında, yatağımızda, balkonda.
Şehrin nemli havasında asılı kaldılar.

Bu değersiz değerli kağıtlardan,
Ekonomiden, seçimden, siyasetten
Her şeyden uzak,
Bir vadinin çıtırdayan seslenişinde buluşsaydık.
Tanımadığın meleklerden bahsetseydim sana,
Meryem Ana'dan, şaraptan ve İsa'nın zahmetli doğumundan,
Hızır'la Musa'nın yolculuğundan,
Bir Fenike kayığına işlenmiş şekillerden,
Jung sembolizminden, Marx'tan,
Toplumcu şairlerden konuşsaydık.

Tanrının yok ettiği şehirlere gitseydik,
Dış politikanın nasıl toparlanacağını değil de
Başı kesilen elçilerin atlarının yollarını nasıl bulduğunu anlatsan.
Toprağın tarihini sorsan bana,
Sonra en eski ağacı bulmaya çalışsan dokunarak,
Yirmi yaş şiirleri dizilseydi boğazıma.
Mesela hangi suyun daha lezzetli olduğunu tartışsak.
Vadi izin verdiği kadar günaha bulansak,
Kışa yemek biriktiren karıncaları unutup.
Kutsal kitapların ilk sayfalarından yazmayan,
Unutulmuş günahlara.

Gel kurtulalım bu kavuşma muhalifi,
Zift ve çakıldan oluşan duble yollardan.
Şehirlerin çöllüğünden.
Uğur böcekleri gezsin bileklerinde,
Bir şaire anne baba olalım.
Yaralarımız unutulana kadar küfredelim.
Atmosfere ulaşmadan çam iğnelerinde takılı kalacak küfürler.

Dolunayda yan yana beklesin gölgelerimiz,
Gecede o şarkıdaki gibi leylak kokusu,
Bir de gençliğimizden bir şiir olsun.
Sana, lavanta kokan şiirler toplayabilmek için,
Bunca çıraklık yaptım en kötü atölyelerde.
Yıllarca aynı bahçede yazdım yaşamayı,
Sen ol, üzerine konuşalım istedim,
Yaşamak yazmadan da anlam kazansın istedim.

Lut

Gözümü kapatsam gökyüzü bile yok,
Senin getirdiğin maviliklerle böyle savaşabiliyorum.
Bu karanlık koridoru yalayan rüzgarlarla yolunu bulan,
Kör bir savaşçı gibi.
Duvarlarıma tozdan ve kandan el izleri bırakarak.

İklim bazen,
Dağları bile dağ olmaktan çıkaracak kadar serttir.
Aşındırır, kaybeder geriye bir peri bacası bırakır.
Binlerce yılın suyu çekilir,
Yeni patikalar oluşur keçi adımlarından,
Bir limanı doldurur binlerce dağ,
Bir şehri suya gömer bin yıl.
İçimden seni kazımaya yetmez.
Ne iklim ne gökten yağacak taşlar.
Yine de adın Edith olmayacak,
Bir Luteşi olmayacaksın.
Çünkü Hayyam'dan miras kalan kadehin kokusuyla,
Cismine sıcak ve yapışkan sular akıyordu ve sen,
Daha fazlasını istiyordun,
Bir borcu öderken yatağımın kıyısında.

Sodom'un adıyla çağrıldım,
Rüzgarsız bir günde yağan külden
Satırlarda doğan bir caniliğe evrildim.
Getirdiğin maviliklere düşmanlığım bundan.
Tanrının dikkatini çekmek için
Katleden bir seri katil tanıyordum.
Ve tanrı hiç gelmiyordu,
Yataklardan kalkan kadın cenazelerine.

Defter

Yalnızsın,
Karşında kocaman memelerini masaya koyup dinleyen,
Geceleri seni saran bir kadın yok.

Yalnızsın,
Yapacak işin bile yok.
Uzun zamandır ilk defa,
Bir defterle tek başınasın.
Sallanan bu kurdela gibi,
Yıllar öncesinden belirlenmiş kaderinle,
Bu deftere bağlanıyorsun.

Yıllarca bir cam, bir tel örgüydü
Kavuşmanın engeli.
Bak özgürsün,
En azından rüzgarla savrulabiliyorsun.
Seni kabul etmeyecek şehirlerin peşini bırak artık.
Suçlanması gereken sen değilsin,
Burada kendin değilsin.
Sen olduğun yerlere benzemiyor tatlar,
Burada karamel bile sadece yakıyor.
O acı tadı unutmalısın,
Yolunu rüzgarın elinden alıp, bağlı olduğun her şeye
Esir olmalısın.

Seninle esir olsalar, yaşayamayacaklar.
Bekleme bunu onlardan.
Kimse bir defterin içinde yaşamak istemez.
Kimse bir kurdela gibi,
Sadece rüzgar estiğinde özgür olmak istemez.
Yalnızsın,
Seni saracak kolları yok kimsenin.
Bir tek bu defterde kendini kaybedebilirsin.

05.06.2018

Eşik

Tarih hep aynıdır,
Gelinen gün dedikleri üçlü altılı rakamlar.
Bir sözden dönmek için en uygun zamanı yılın.

Kendini üçyüzaltmışbeş gün öncesinde aynı yerde görüyorsun.
Yalnız ve beklenti dolu.
Söz verdiğin tarihte, söz verdiğin yerde,
Tamamlanmış bir adama dönüşen çocuk olarak.
Ne yazık ki artık o değilim,
Artık tam değil bedenim.
Binlerce iğneyle deldim derimi,
Bu döngülerin rüzgarlı iklimine dayanabilmek için.
İçimde unuttuğum koridorları hatırladım tekrar.

Ben artık o değilim.
Eski günlerin özlemiyle yanmayı bıraktım.
Hiçbir uçurumun kıyısında değilim,
Artık uçurumlar benim kıyılarımda.
Kaybetmekten korktuğum herkesi kaybettim.
Yüzmeyi öğrendim,
Artık kıyıdan izlemiyorum boyumu aşan denizleri.
Bir başkasının korkusu yüzünden,
Eşiğinde beklediğim her denizden özür dilerim.

Kendi gülcem ittiğinde beni,
Düşmeye bağımlı oldum.
Uçurumun kenarında değilim,
Yerin dibindeyim Hızır.

03.06.2018

Büyürken ayçiçeklerine dokunamamış bir kadına birki

I

Bana gelmen lazım,
Ellerin dönmeli avuçlarımda.
Duştan sonra,
Taze ıhlamur çiçeği koktuğunu hayal edebiliyorum.
Yüzündeki yüzlerce kas, et ve derinin ortaya koyduğu resmi,
Bir gülümsemeyi, var etmeliyiz.
Bana gelmen lazım,
Adsız bir vücut olarak.
Adını yaşadıkça bulmalıyız,
Tarihten veya yıldızlardan seçmeliyiz.

Üzerimizdeki çamuru temizleyecek bir melodiye ihtiyacımız var.
Bütün kıvrımlarını lekeleyen o çelimsiz herifleri unut.
Artık sadece ben olmalıyım cüzdanında.
Boynunu koruduğun her erkeğin omurgasını sökebilirim,
Evinin girişine hediye olması için.

Bana bir savaş ganimetinden ibaret değil
Ihlamur ağaçları altında büyüdüğün için gelmelisin.
Bu toprağın yarayacağını biliyorsun.
Kızıl değil artık bastığım yerler,
Dönüştürecek demir kalmadı içimde.
Yalnız bıraktığın adamlar gibi harcandı,
Bütün adi metaller.

Seninle aynı bahçeye doğmayı isterdim.
Yalın ayak sabahlarda gıcırdayan parkelere basmak.
Birlikte küfretmeyi ve kapıları boyamayı.
Büyük bir ev isterdim,
Her odası kullanılan.
Deniz görmese de görüyor sayacağımız.
Dünyayı boyuyorum tek başıma,
Senin için hazırlıyorum ne varsa.
Bir gün gelirsen için açılsın diye.

Bana gelmen lazım,
Duvardaki saatin pili bile yeni.
Yeniden, her şey durmadan.
Burada olmalısın.


II

Bir yanlışla var olduk ikimiz,
Bazen ağaçların altında, bazen az ışıklı bir odada.
Bazen çok fazla şarap akarken,
Bazen bir sabah sessizliğinde.
İşe gitme telaşından hemen önce,
Vapur düdüklerinin yetişemediği yataklarda.

Artık kendini içinden giden her şeyle tanımlarken sen,
Sıcak suyun altında tüterken tenin,
Bahçeye çöken ağır moleküllü oda parfümü gibi
Gerçeklik tarafından yanlışlanıyordu varlığımız.

Sanki ikimiz hiç olmamıştık ve sen
Büyürken hiç kaybolmamıştın bir tarlada.

Unutuyorum,
Sabahları, gündüzleri ve akşamları nasıl koktuğunu.
Fazla sigaradan değil,
Bir bardakta eriyen buzlar gibi
Beynimin çeperlerine saldıran
Yeni anılardan.
Açık kapılar beni öldürmeden,
Gelmelisin.

22.05.2018