20 Ekim 2018 Cumartesi

Klasik bir veda öncesi sessizliği

Şehrin en ıssız yerinde susmakta iki kişi.
Eşlikçisi martıların renginde bir demir yığını üzerinde.
Şehrin ağırlık merkezinde yüzen bir iskelede
Hamurlaşmış havada sallanıp duruyor sessizlik.
Kanatlarında bin kilometrenin tozunu taşıyan martılar duyuluyor sadece,
Pervanesinin kanatları suyu dövmeyi bırakmış bir vapur var aralarında.
Bin yıldır unutulmuş bir rüzgarı bekliyorlar,
Bin yıldır unutulmuş bir rüzgar kıyıya çekiyor onları.

Ve nihayet vedaların son durağına, bir tren garına varıyorlar.
Bir usta görse garın saatini, şüphesiz bela çiçeğine benzetir.
Bir usta görse bu vedayı, bizi öpmeden mi gideceksin Lili der.
Kıyıya vuruşlarından da öncedir bu vedanın başlangıcı,
Kadının sokağın başında ilk belirişidir.
Kimsenin yaşamadığı bu şehirde,
Tek şahitleri bir otobüs şoförüdür.

Yalnız dolacaktır artık kadehler balkonlarda,
Harlanan bir sigara gibi ışıldayacaklar ayrı ayrı.
Kadın her gece, blues melodileri sağacak memelerinden,
Zarifçe kesecek bin adamın boynunu.
Güneş doğana kadar sürecek vereceği savaşlar.

Uzakta, çok uzakta kalacak adamın adı.
Bir gün döner diye beklediği herkesten bir parça,
Şehirlere bıraktığı tohumlardan bir parça,
İki dudağının arasında sönmeyen sigaradan bir parça
Ve dökülen saçlarından binlercesiyle yalnız kalacak adam.
Artık şehrin büyümeyen çocuğu olmayacak,
Çünkü büyüdüler, bir veda öncesi sessizliğinde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.