15 Kasım 2018 Perşembe

Bir güz çağırma töreni

Siyah boynuzlarıyla bir keçi yatıyor eşiğimde,
Bu uğursuz düzenin kapı kolu oluyor.
Güz uçuşan yaprakları sarıyor üzerime,
Bir arabanın en arkasında
Korunaklı ama kuşkulu
Yolunda ama yalpalayan
Bir mevsimden emanet alıyor ruhumu.
Yaz bitiyor,
Sürünüyoruz Eylül'den Kasım'a kadar.

Yersiz bir üşüme tutuyor bahçenin etrafını,
Yalnız uyunan yatakların iklimine geldiğimi anlıyorum.
Üç nota basıyor uzun, ince ve beyaz parmaklar.
Üç notada sonbaharı çağırıyor dünyaya.
Hava öyle hızlı soğuyor ki,
Kış diriliyor sanırsınız görseniz.
Hava öyle hızlı soğuyor ki,
Kollarımda jilet çizikleri oluşuyor.
Görseniz yeniden doğan ruhumu,
Görseniz bahçede üşüyen çıplak ruhumu,
Ne kadar da savunmasız görünüyor.

Bir elini gömleğinin yenine saklamış,
Uykuya benzer gülüşler saçan kadın,
Bu rüya sana göre değil.
Bu rüyada trenler hep en ıssız yerde duruyor.
Yıllardır sabit duran kemiklerim
Bir kalp sakladığını anımsıyor.
Eskimiş bir Kıbrıs anforasından şarap içer gibi
Mevsimi bütün geçmişiyle anıyorum.
Meşe fıçıda demlenmiş anılarımı çekip çıkarıyorum.
Bu mevsimde ihtiyaç duyuyorum trenlere en çok.
Hiç gelmesin istiyorum tanıdık evler,
Bu mevsimde gitmek istiyorum en soğuğuna,
En yabancısına.
Lamelifin kollarını çekip doluyorum boynuma,
Bir atkıdan hallice oluyor üzerime.

Bu mevsimi çağırıyorum yeniden tutarak o eli,
Hiç gelmediği bahçeye çağırıyorum elin sahibi.
Hiç tatmadığı bir acıyla besliyorum onun içini,
Hiç özlemediği bir adamdan alıntılarla geçiyor ömrü.
Biliyorum,
Bir harfin kolları daha sık dolandı çünkü bana.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.